Sıcak buharların içinde, Japon kaplıcasının daracık odasında nefesler birbirine karışıyordu. Göğsüne bastırdığı göğüslerin yumuşaklığı altında adamın eli kayıp duruyordu, terle ıslanmış tenler birbirine yapışmıştı. Genç kadın, kırmızı yanakları alev alev, gözlerini sıkıca kapatırken adam sert sert köklüyordu onu. Tatlı çığlıklar boğazında düğümleniyordu; her inleyişiyle amcığı daha da ıslanıyor, yarak içini acımasızca sarmaya hazırlanıyordu. Kadının elleri adamın omuzlarını sımsıkı kavrıyor, bedeninin her kıvrımını hırçınca hissediyordu.
Adamın kalın yumağı öyle bir hızla girip çıkıyordu ki, odanın sıcaklığı iyice tırmanıyordu. Kadının ince bele sıkıca sarılan kolları, derisini pençe gibi kavrıyor; odaya yayılan kuru ahşap ve ter kokusu arasında yankılanan nefes alışverişleri yükseliyordu. Her köklemeyle birlikte buzlu suda bekleyen yorgun bedenleri biraz daha eriyor, kadının amcığı onun yarığını çekmesiyle sanki ateşle dans ediyormuşçasına kıvranıyordu.
Bir anda kadın sırtüstü yere yatırıldı; bacakları açılırken adam korkusuzca üstüne çöktü ve sertliğiyle içini paramparça etti. Sert dayamalar arasında kadının yüzündeki acıyla karışık haz ifadesi bir an bile eksik olmadı. Amcığı pantolonun nemli sıcaklığından sonra şehvetin en ilkel halini tadarken adam tüm gücüyle sokmaya devam etti, kadının içinde deli gibi dolup boşalıyor, onu sonuna kadar inletiyordu.
Son vuruşlarda ikisi de sınırları zorluyor; adamın inatçı kökleyişi ve kadının çılgınca inlemeleri birleşince ortam cennetten cehenneme dönüyordu. Ter damlaları cama vururken ikisi de kendinden geçmişti; sonunda erkek kuvvetle boşalırken kadın da yüksek bir çığlıkla teslim oldu amcığının altındaki bu acı tatlı zehire…